The Girl Conducting the Choir – like no one is watching!

I was so glad that this video of a little girl from Kyrgyzstan went viral couple months ago. Not only because she is the cutest thing in the world with her blue dress and her pink cheeks, but she is showing us something that we all missed in our grown up world. The little girl, Lara, is conducting a choir with so much passion and freedom; a perfect example for creative expression.
So, what is creative expression, or creative experience? And how do we get there? Well, that is the question… Viola Spolin explains it through stepping into our intuition “My vision is a world of accessible intuition” she says and adds;

“The intuitive can only respond in immediacy – right now. It comes bearing its gifts in the moment of spontaneity, the moment when we are freed to relate and act, involving ourselves in the moving, changing world around us.”

And she adds…

“Through spontaneity we’re reformed into ourselves. It creates an explosion that for the moment frees us from handed-down frames of reference, memory choked with old facts and information and undigested theories and techniques of other people’s findings. Spontaneity is the moment of personal freedom when we are faced with a reality and see it, explore it and act accordingly. In this reality the bits and pieces of ourselves function as an organic whole. It is the time of discovery, of experiencing, of creative expression.”

Spolin improvisation is after creating those spontaneous moments over and over again in the acting training. But to me her work is so much more than just an acting technique, it almost teaches us how to be a human being again. It makes us go back to beginning, where we all used to feel like Lara; conduct the chorus, conduct our life like no one was watching!
If your train of thought keeps traveling like mine does and you say; “So what’s wrong with us, what happens when other people are watching?” You need to read “Approval/Disapproval Syndrome” in Spolin’s book “Improvisation For The Theater” 🙂
My thoughts are traveling even further back to the existentialist philosopher, Jean Paul Sartre who, in his play “No Exit” said; “L’Enfer, c’est les autres”;“Hell is other people”   Maybe it’s time to produce it in our theatrical matinees in Caffe Vivaldi!
Oh, but before getting more philosophical, here’s Lara conducting a chorus. She’s a delight… Enjoy!

A series of Spolin Improvisation classes will open in May. Let’s look for those moments of creative expression together!
More info: www.spolinist.com/new-york

 

Interviewing Carol Sills #improvisation #ViolaSpolin

While working with Carol, as her stage manager for the Story Theatre Production “The Tao of Chuang Chou” at The New Actors Workshop, I heard many stories about Viola and Paul. I wanted to record and share at least some of it so we conducted an interview with her about Spolin Improvisation. Our interview translated into Turkish got published in The New Theater Magazine in Turkey. Here is a little part in which Carol talks about the birth of improvisational theatre in the US.

Defne ve Öylece Donakalmak

Defne tatilde

Yeğenim Defne 8 aylık. Kendisi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde doğumundan bu yana sanki bir ortaokul aşkı gibi rüyalarıma giriyor. Istanbul’da onu görmeye giderken kalbim pır pır ediyor, havaalanına adım atar atmaz Defne’yi ne zaman görebilirim diye hesaplar yapmaya başlıyorum. Uzakta olmak kolay değil… bir rakı-balık özlemi bir de Defne özlemi…
Defne çok hareketli bir bebek. Aşağıdaki videonun bir anlam ifade etmesi için bu bilgiyi önceden vermem gerekli. Hep bir zıplama, hoplama, önüne gelen herşeyi avuçlama, ayağa kalkma çabaları içinde.
New York’daki fırtına haberlerini duyduktan sonra skype’laştığımızda kamera karşısında yine hareket halindeydi. Ta ki Emir piyano çalmaya başlayana kadar. Mozart’ın ”Daha Dün Annemizin…” diye bildiğimiz Fransız çocuk şarkısının melodisine yazdığı varyasyonlardan biraz çaldı Emir, ben de kamerayı ona yönlendirdim. Defne öylece kalakaldı. Mozart’ın çocuklara etkisini hepimiz biliyoruz. Defne’nin donakalışının bir sebebi de ilk defa piyano görüyor olmasıydı. Tabii o, bu basınca ses cıkaran şeyin ‘piyano’ olduğunu bilmiyor. Etiket koymuyor gördüklerine. O etiketleri ‘Bak bu piyano’ diyerek biz öğretiyoruz ona.
Annesi Şebnem, hemen ardından geçen hafta Defne’nin fayton gördüğünde ağzı açık donakalışını anlattı ve ardından aşağıdaki videoda göreceklerinizi.
Henüz 8 aylık taptaze gözleri ve hisleri ile Defne kendi dişleri de dahil olmak üzere herşeyle yeni tanışıyor; renkler, şeyler, insanlar, hayvanlar, duygular, yiyecekler, sesler, müzik… herşey onun için bir ‘novel experience’ yani ‘yeni deneyim’.
Hepimiz hayatta görünce, duyunca, dokununca öylece donakalacağımız şeylerin peşindeyiz. Bir manzara görüp kalakalmak, bir meyva ısırıp gözlerimizi açarak öylece tadını almak, bir kadın ya da erkek görüp donakalmak, bir çift ayakkabı görüp vitrinin camına yapışıvermek (kadın okuyucular ne demek istediğimi çok iyi biliyorlar)… Böyle düşündüğünüzde dünya ekonomisi bizim öylece donakaldığımız nesneler üzerine kurulu.
Üretilen nesneler işin bir kısmı, bir de ne mutlu ki dünyada sanat ve doğa var. Değerini bilenler için güzel bir müzik, bir ressamın seçtiği renkler, bir yazarın bazen tek bir cümlesi, bir performansçının sahnedeki duruşu, bir koreografın yarattığı sahne hareketi (…) zamanı durduruverir. Ben en son Hüseyin Sermet *’in Deutsche Senfoni ile verdiği konserde donakalmıştım ve bir yaz sabahı boğaz kenarında kahvaltı ettikten sonra Istanbul Boğazından geçen tankerleri izlerken, bir de New York’un sonbaharı ne zaman bana kendini farkettirirse, sarı-yeşil-kırmızı ağaçlara bakıp, duruyorum. Kasım’da İstanbul’a gitmeden New York Modern Sanat Müzesi MOMA‘yı ziyaret edip öylece kalakalmayı planlıyorum.
Maalesef büyüdükçe o kadar çok zırva ile doluyor ki kafamız ve etrafımız, sanki duyularımızı kaybediyoruz. Ve herşeyi bildiğimizi zannederek es geçiyoruz müziği, dolunayı, bir bebeğin ayağa kalkma çabasını… Öylece donakaldığımız şeyler yalnızca pahalı ve yeni şeyler olmaya başladığında ise durum en fenası! Çünkü zamanla bunların sadece ‘şeyler’ olduğunu unutuyoruz. Asıl aradığımız ise şeyler değil, deneyimler. Çünkü satın aldığımız yeni arabada da hoşumuza giden şey bize yaşattığı deneyim. Bu yüzden de yeni deneyimlerin farkında olmak yeni şeylerin peşinde koşmak demek değil. Deneyimin niteliği biraz da bizim onu farkedebilmemizde saklı. Sizin için piyano çalan biri şöyle bir bakıp sonra kafanızı Iphone’unuza çevireceğiniz ya da arkadaşınızla sohbete devam edeceğiniz birşey de olabilir, öylece durup o anda olan o şeye zaman ayıracagınız, merak edip, keyif alacagınız birşey de.
Araştırmalar zeki insanların ‘Novel experience **‘, ‘yeni deneyim’e daha açık olduğunu söylüyor. Viola Spolin de kitabında yeteneği deneyime açık olmak kapasitesi ile eşleştiriyor.
Deneyime açık olmak Defne için kolay, biz yetişkinler için ise zor. Herkese hayatın koşturmacasında öylece durakalacağınız yeni deneyimlerle dolu bir kış mevsimi diliyorum.
İşte Defne’nin yeni deneyimlerinden biri :

* İlk link sizi Sermet’in Chopin’in 2. Koncertosunu çaldığı konsere götürecek. Eşim Emir Gamsızoğlu’nun piyano hocası olan Sermet ne zaman şehrinize konsere gelirse koşarak bilet almanızı tavsiye ederim.
** Bu link de sizi sosyolog ve psikolog Mihaly Csikszentmihalyi’nin akış kavramını anlattığı TED konuşmasına götürecek. Mihaly ile oyunculuk hocam George Morrison sayesinde tanıştım. Spolin Atölyeleri‘nde akış halinde olma konusundan sıkça bahsediyoruz. Konuşma ingilizcedir, videonun sağ alt köşesinden Türkçe altyazı açabilirsiniz.

Spolin Doğaçlaması ile Açılan Kapılar

Mimesis Dergi’de Spolin Tekniği ile ilgili makalemi okuyabilirsiniz:
http://mimesis-dergi.org/2012/08/spolin-dogaclamasi-ile-acilan-kapilar/

Mayıs sonundan Haziran sonuna kadar iki tanesi İstanbul Tiyatro Festivali dahilinde olmak üzere, toplam 6 oyunculuk atölyesi yönettikten sonra New York’a dönerken aklımda bu çalışmaların katılanlar kadar benim için de ne kadar yoğun bir deneyim olduğu vardı. İstanbul’da dolu dolu geçen bu bir ay hakkında bir gözlem yazısı yazmak istediğimi kafama yazdım. Fakat uçağımız John F. Kennedy Havaalanı’na inip, New York’un boğucu yaz sıcağı ile karşılaşınca kafamdakiler uçuşmaya başlamıştı bile… Derken önümüzdeki sonbaharda New York’ta sahnelenmesi planlanan yeni projem Genius’ın (by Chopin) metnini bitirdim, oyuncu seçimlerine başladık ve kafama yazdığım gözlem yazısı yavaş yavaş ‘keşke’lerin arasına girmeye başladı. Tam da bu sırada Olimpiyatlar tüm heyecanıyla başladı ve büyük etkinlik bana büyük resmi tekrar işaret etti.

Spolin Atölyesi 5 Eylül’de başlıyor! Ayrıntılı bilgi ve kayıt için : spolinist@gmail.com a yazabilirsiniz.